hesabın var mı? giriş yap

  • bayağı bayağı iyi bir bölümle devam eden dizi.

    --- spoiler s06e13 ---

    sanırım "the candidate"in kim olduğu konusunda kimsenin kafasında bir soru işareti kalmamıştır bu bölüm itibariyle. tabi yine de lost'un ters köşe yapma potansiyelini de akılda bulundurup çok emin olmamakta fayda var.

    yalnız eminim, sun ve jin'in kavuşma sahnesinde herkesin yüreği ağzına gelmiştir. birbirlerine sarılmak için manyetik zımbırtıların arasından geçerlerken, "cozzztttt" efekti eşliğinde kızaracaklarını düşünmeyen var mı aranızda?

    --- spoiler s06e13 ---

  • ürdün' de ilk mc donald's açıldığında aşırı sevinçle karşılanması ve o kadar önemli bir yer olarak kabul edilmesi ki, önemli düğünlerin orada yapılması.

  • kim demiş bilmiyorum ama güzel demiş;
    "kaç çocuk yapmamız lazım şimdi ? kaçı erkek kaçı kız olsun ?
    kızların kaçı tecavüze uğrayıp sussun, erkeklerin kaçı şehit olsun ?"

    işte bunların cevabını bekliyorum kendisinden.

  • erdal bakkal: sen de şu çocuğu doğuracaksan doğur artık nurten ya. biraz şey yapmıyorsun gibi geliyor, bilmiyorum.
    nurten: hayırdır, ne oldu? acelen ne sabırsız bakkal.
    erdal bakkal: ya kaç ay geçti doğmadı bir türlü çocuk ya. bir an evvel doğsun bu kadar da bekletilmez ki insan.
    nurten: dört aylık çocuğun doğduğunu duydun mu hiç sen erdal?
    erdal bakkal: bilmiyorum nurten yav ama biraz ağırdan alıyorsun, böyle savsaklıyorsun gibi geliyor acele et biraz. *

  • bizim köpek biz yemek yerken yanımızda bekler. yemeğe falan sulanmaz ama başka bir yere de gitmez. çünkü bilir ki yemeğin sonunda bir ihtimal bir şeyler ona da atarız. çoğu zaman bundan kaçınıyoruz malum bizim yediğimiz yemekler köpeklere pek faydalı değil. bakmayın sokak köpeklerine onlar açlıktan tahta bulsalar yiyecek durumdalar. yoksa çerçöpten bulup yedikleri yemek artıkları da onlara son derece zararlı.

    bizim köpeğin bu yemek sonunu bekleme huyunu bildiğimizden, bir şey verecek olursak öncesinde iki üç hareket yaptırıyoruz. emir komuta zinciri talimi yapsın, eğitimini pekiştirsin diye. mesela "otur, pati ver, afferin" deyip yemeğini veriyoruz. onun da en itaatkar zamanı o zaman oluyor. normalde üç kere tekrarladığın emri çat diye yapıyor. hatta öyle ki patiyi sen istemeden veriyor o kadar alıştı o rutine. ekmeğini patiden çıkarıyor.

    geçenlerde bir şey deneyelim dedik. yemek sonunda artan bir et parçası için sevgilim bana döndü, "sedat otur" dedi, oturur gibi bi kaykıldım. köpek şaşkın şaşkın baktı "noluyo lan?" dercesine. olayı anlamaya çalışıyor. "pati ver" dedi, pati verdim ve...

    havlaya havlaya üstüme koştu. "napıyosun yaaa sen!!? ne ekmeğimle oynuyorsun!!!" der gibi. normalde bize böyle tepkisel havlamışlığı hiç olmamıştı. kırk yılda bir havlasa da bu "hadi gel oyun oynayalım" diye olurdu. hayvan ilk defa adalet için isyan etti. ne de olsa yemeğin başından sonuna bekleyen oydu. halbuki ben sonunda iki üç hareketle ete konmuştum. aklıma bir anda bilim adamının suratına hıyar fırlatan gelir eşitsizliğine tepki veren kapuçin maymunu geldi. (bkz: kapuçin maymununun eşitsizliği reddetmesi)

    gerçi adaletten mi yaptı yoksa bencil bir tekelcilikten mi bilemiyorum onu bak. otopark mafyası gibi yemek sonu artıklarına çöreklenmiş de olabilir. belki arkadaşları olsaydı onlar da ellerinde sopalarla dalardı bana. bak o da olabilir.

    yine de her gün bizi şaşırtıyor adi köpek.

  • tek yaptıkları iş törene gelme karşılığında bir takım sanatçılara ödül verme törenleri düzenlemek olan gerizekalı üniversite kulüplerine az bile söylediği tweet'tir. bilim üretin, bir araştırma yapın kim ne yapsın zottirik üniversitesi düttürük kulübü yılın en iyi tv spor programı,haber programı, pop sanatçısı ödülünüzü?bir de bunlar tarkan, sezen aksu vb. gibi ağır toplara vermez bu ödülleri çünkü gelmeyecekleri bellidir dolayısıyla bu aralar böyle bir ödül almak aslında sıradan olmayı kabullenmeye eşdeğer.

  • birden bire aklıma gelen, hüzünlendiren efsane spor programıdır. ntv grubunun spora gerçekten değer verdiği, hafta sonu spor kuşağının olduğu, murat kosova'nın "işte premier league bu" diye haykırdığı yılların programıdır...

    haftanın en iyi 10 hareketinde iverson'ların, kobe'lerin, vince carter'ların birbirinden enfes hareketlerinin değerlendirildiği, kaan kural'ın heyecanlı heyecanlı yorumlar yaptığı, ödüllü soruların olduğu, programın sonlarında "hafta sonu yayınlanacak maç programı"'nın bildirildiği programdı...

    en sevmediğim yanı kısa sürmesi, futbol programları kadar süre ayrılmamasıydı... murat kosova ve kaan kural'ın ikisinin olduğu programlar efsaneydi... daha sonra murat murathanoğlu da kadroya katıldı amma ve lakin kaan kural'a sürekli muhalefet olması ve "ben daha çok bilgiliyim" mesajı vermeye çalışması yüzünden eski tadı kalmadı. sonra da yayından kaldırıldı gitti...

    zaten ondan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmadı... ne memleket, ne spor dünyası, ne de dünyamız... ve korkarım ki zaman geçtikçe bu yılları arar olacağız...

    şimdi "yolla" butonuna basmadan entry'i okuyayım dedim de bi nba stüdyo'dan amma da anlam çıkarmışım... sanki daha çok geçmişe ve değerlere özlem gibi olmuş...

  • g*tü sıkışan halktv'ye çıkıyor. halktv de bunlari aklama araci oluyor. gitsin savciya anlatsın derdini kardeşim olmazsa ahaber orada duruyor. bakanlikla yaptığı kirli ilişkileri anlatmayacağına göre, yalanlarını anlatacağı yer halktv olmamali.

    edit: * konuldu, başım ağrımasın, herkes yakasını kurtarir olan bana olur.

  • bir gün yaralı bir kuş hz. süleyman aleyhisselama gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler.
    hazreti süleyman aleyhisselam dervişi hemen huzuruna çağırtır.
    ve ona sorar;
    “bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”
    derviş kendini savunur;
    “sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı.
    ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”
    bunun üzerine hz. süleyman kuşa döner ve der ki;
    “bak, bu adam da haklı. sen niye kaçmadın? o sana sinsice yaklaşmamış. sen hakkını savunabilirdin.
    şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?”
    kuş kendini savunur.
    “efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. avcı olsaydı hemen kaçardım. derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.”
    hazreti süleyman aleyhisselam bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister.
    “kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.
    kuş o anda;
    “efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.
    “neden?” diye sorar hazreti süleyman.
    kuş sebebini şöyle açıklar;
    “efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar…
    siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın… çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.”

  • indiana jones ile star wars aynı evrende geçer. bilirsiniz ki george lucas'ın zihninden çıkan iki hikayedir bunlar. birisi geçen yüzyılda geçerken diğeri çok çok uzun zaman önce'de geçer. alakasız gibi görünse de alaka vardır. star wars'la ilgili onlarca teoriden birisidir bu.

    star wars bölüm 6’da sith lordlarının ruhları hapsedilir. sith lordları ölse bile hayaletleri kötülük yapmaya devam edebilir. bu yüzden kapatılan ruhları bilinen galaksinin herhangi bir yerinde tutmak inanılmaz derecede tehlikeli olurdu. bu nedenle jedi konseyi, son bir görev için r2d2 ve c3po'yu göreve çağırır. r2-d2 ve c-3po, sandığı eski insanlarla karşılaşacakları dünya'ya götürür. robotlara aşina olmayan dünya halkı, droidleri cennetten gönderilen ziyaretçiler olarak görür. kutu ve içindeki büyük güç, indiana jones'un yüzyıllar sonra aradığı ahit sandığı olur.

    https://m.imgur.com/aodcda8

    indiana jones ilk filmin sonunda sandık açılırken gözlerini kapatır. kendisi bilmese de han solo'nun uzak akrabasıdır. luke skywalker "sandık açılırken gözünü kapat indie" demiştir sadece. başka türlü kötülükten haberi olmasını destekleyen bir sahne yok ne yazıkki filmde *

    edit: cüneyt arkın star wars dahil tüm evreninin kralıdır.

  • sümerlerin sonunu getiren göç dalgası

    sümerler, günümüzden yaklaşık 6.000 yıl önce mezopotamya'ya yerleşerek yüksek bir uygarlık kurmuşlardı.

    sümerler kurdukları uygarlıkta rahat ve refah içinde yaşarken arabistan içlerinden akad diye adlandırdıkları kavmin insanları sümer kentlerinde çalışmak için akın akın gelmeye başladılar. halk içinde bir kısım buna karşı çıksa da diğerleri ucuz işçilik ve köle gözüyle baktıkları için göz yumdular.

    150 yıl içinde işler değişti ve akadlar kentleri yakıp yıktı, sümerleri öldürdüler ve sonra iktidarı ele geçirdiler.

    sümerlerin son günlerinde bir bilge, kil tablete şöyle yazıyor: "fark edemedik, geç kaldık aman tanrım bu vahşiler hepimizi yok edecek. tanrım bizi affet!"

    ve sümer devleti yıkılır, akadlar ise sümer uygarlığının üstüne otururlar...

    (kaynak: muazzez ilmiye çığ, türk sümerolog)

    debe için teşekkürler.#158794567

  • yeni yeni duyulsa da aslında oldukça eski bir tat. klasik tatlar olan tatlı, tuzlu, ekşi ve acıya ek olarak beşinci temel tat olarak kabul ediliyor. japonca'da “hoş tat” ya da “lezzetli” anlamına geliyor.

    hikâyesine bakacak olursak; 1908 yılında japon bilim insanı kikunae ikeda, kombu (bir çeşit deniz yosunu) ile yapılan çorbayı içerken diğer tatlara benzemeyen ama damakta kalıcı, yoğun bir tat fark ediyor. ne tatlı, ne tuzlu, ne ekşi, ne de acı… başka bir şey bu. sonra araştırıyor, uğraşıyor, çorbadaki bu tadın kaynağının glutamik asit (glutamat) olduğunu buluyor. bu tattan sorumlu maddeyi ayrıştırıp ona “umami” adını veriyor.

    yetmiyor, ertesi sene 1909'da monosodyum glutamat'ı (msg) üretip piyasaya sürüyor. bugünkü gıda sektöründe özellikle asya mutfağında kullanılan o meşhur “çin tuzu”ndan bahsediyoruz yani.

    tabii umami uzun süre bilimsel çevrelerde “gerçek tat mı şimdi bu?” diye küçümseniyor ama 2000'li yıllarda insan dilinde glutamat'a özel tat reseptörleri olduğu keşfedilince mevzu resmiyet kazanıyor. artık “beşinci tat” olarak kabul görüyor.

    umami denilen şey öyle aşırı baskın bir tat değil bu arada. daha çok yiyeceğe derinlik katar, ağızda kalır, damakta hoş bir iz bırakır.
    et suyu, domates (özellikle kurutulmuş), parmesan peyniri, mantar, soya sosu, balık, deniz ürünleri vs. bunların hepsi umami bombasıdır. glutamat, inozinat ve guanilat gibi maddeler birleşince umami etkisi daha da artar. o yüzden et suyuna mantar atınca olay başka bir seviyeye çıkıyor mesela.

    kısaca: umami “lezzetin derinliği” gibi bir şey anlamını taşıyor.